Psikiyatri Nedir?
Tıbbın bir dalı olan Psikiyatri, beyinde meydana gelen ve kişinin duygu, düşünce ve davranışlarını etkileyen değişimlerin tanı ve tedavisinden sorumlu bir bölümdür. Psikiyatri, zihinsel, duygusal ve davranışsal bozuklukların teşhis, tedavi ve önlenmesine odaklanan tıp dalıdır. Zihin ve ruhla ilgili olduğu için bu dal, “Ruh Hekimliği” olarak da bilinmektedir. Panik atak, üzüntü, umutsuzluk veya sürekli endişe hâli gibi günlük hayatın olağan seyrini bozan durumlarda kişilerin psikiyatrik destek almaktan çekinmemesi gerekir.
Ruhun Hekimleri: Psikiyatristler
Ruh sağlığı konusunda uzmanlaşmış tıp doktoru olan Psikiyatristler, ruhsal sorunların hem zihinsel hem de fiziksel yönlerini değerlendirirler. İnsanlık tarihi boyunca elde edilmiş bilgiler ışında, yani bilimsel verilerle çalışan Psikiyatristler; hastalarla yaptıkları psikiyatrik görüşmelerin yanı sıra, tanıya yardımcı olabilecek çeşitli psikiyatrik değerlendirme ölçekleri ve tıbbi laboratuvar incelemeleri uygulayabilirler.
Academic Hospital Psikiyatri Bölümü
Academic Hospital Psikiyatri Bölümü; hem erişkinler hem de çocuk ve ergenler için verdiği Psikiyatri hizmetleriyle, hastaların ruh sağlığının gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Psikiyatri Bölümü’nün deneyimli uzmanları; her yaştan hastaya, iyileşme yolculuğunun her adımında bilimsel bilgiler ışığında eşlik etmekte, şefkatli yaklaşımla kişiselleştirilmiş tedaviler planlamaktadır. Gerektiğinde farklı tıbbi birimlerle işbirliği yapılan Academic Hospital Psikiyatri Bölümü’nde, başvuranların terapisinden ilaç tedavisine kadar tüm süreçte titiz ve detaylı hizmet sunulmaktadır.Academic Hospital Psikiyatri Bölümü’nde Hizmet Verilen Alanlar
Depresyon:
Gündelik yaşamın beraberinde getirdiği sorunların hemen herkesin ruh dünyasını etkilediği aşikârdır. Sorunlarla başa çıkamama, birçok hastalığı da beraberinde getirmektedir. Depresyon da bu hastalıklar arasında bulunmaktadır. Depresyon aslında ruh hâlini tanımlayan bir kavramdır. Ancak duygu dünyasındaki çöküntüyü anlatmak amacıyla kullanıldığı için ruhsal bir bozukluğu da ifade etmektedir. Birçok kişinin zaman zaman yaşadığı üzüntü, kaygı, moral bozukluğu gibi duygularla depresyona girme arasında çok fark vardır. Zira depresyon, kişinin uzun süreli olarak içinde bulunduğu ruh hâlinden kurtulamaması, kendini değersiz ve işe yaramaz hissetmesi, uyku ve yemek düzenin bozulması, sosyal hayata katılmayarak içine kapanması, geleceğe dair umutlarını yitirmesi, hatta yaşamına son vermeyi bile düşünmesi olarak tanımlanmaktadır. Yapılan araştırmalar depresyonun sadece ruhsal değil, kimi bedensel hastalıklara da yol açtığını kanıtlamaktadır. Kalp, tansiyon, halk arasında şeker olarak bilinen diyabet bu hastalıklardan başlıcalarıdır. Bununla birlikte, tedavi edilmediği takdirde kişiyi alkol ve madde bağımlılığına sürükleme riski de bulunmaktadır. Ağır depresyon yaşayan kişilerin, uzman bir Psikanalist tarafından tedavi edilmesi gerekir. Hastaların çoğu zaman, Psikanalistin uzun ve sabırlı uğraşları sonucunda, içinde bulundukları ruh hâlinden kurtuldukları gözlemlenmiştir.
Kaygı Bozukluğu-Anksiyete:
Kaygı, insanın doğasında olan ve hatta kişiyi olası olumsuz durumlar karşısında hazırlıklı kılan bir duygudur. Ancak anksiyete ya da kaygı bozukluğu, kişinin her an ve hemen her şeye yönelik kaygı duyması anlamına gelmektedir. Ortada hiçbir şey yokken kişinin kaygılanacak bir neden bulması, denetleyemediği bu ruh hâlinin en az altı ay sürmesi, birdenbire ortaya çıkan bir durum değildir. Kaygı bozuklukları, çocukluk ve gençlik dönemlerinde yaşanan stresle başlayan, yavaş yavaş ve belirti vermeksizin ilerleyen, kimi zaman kalıtsal da olabilen bir hastalıktır. Tedavisi mümkün olan anksiyetede, psikoterapi seanslarıyla birlikte antidepresan ilaçlardan da destek alınabilmektedir.
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB):
Çocukluk döneminde başlayan ve tedavi edilmediği takdirde kişinin tüm yaşamı boyunca devam etme riski olan bu hastalık, nöropsikiyatrik bir bozukluktur. Küçük yaşlarda hareketli her çocuğun hiperaktif olduğu zannı doğru değildir. Zira hareketlilik çocukluğun doğasında vardır. Ancak okul dönemi başladığında yerinde duramayan, derslere kendini veremeyen, arkadaşlarıyla ilişkilerinde sorunlar yaşayan çocukların Psikiyatrlardan yardım alması gerekebilmektedir. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, erişkinlik dönemine geçişte giderek azalsa da tamamen ortadan kalktığını söylemek mümkün değildir. İş hayatına atılan bir bireyin bir türlü işe konsantre olmaması, toplantılar esnasında sürekli hareket etmesi, yoğun stres yaşaması, evliyse eşi ve çocuklarıyla sağlıklı iletişim kuramaması Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nun göstergeleri arasındadır. Psikiyatrinin alanına giren birçok başka rahatsızlığı da beraberinde getirme olasılığı bulunan (kaygı bozukluğu, depresyon, panik atak vb.) bu rahatsızlık, kişinin zamanla sosyal hayattan kopmasına, alkol ve madde bağımlısı olmasına da yol açabilmektedir.
Yas Reaksiyonu:
Bir insanın ölümü, geride kalanlarda büyük bir acıya sebebiyet vermektedir. İnsanın sevdiği, değer verdiği bir yakınını kaybetmesinden daha kötü bir şey olamaz kuşkusuz. Kayıpla birlikte yas süreci de başlamaktadır. Kişi, belli yas evrelerini (ölüm haberinin alındığı andaki derin üzüntü, kaybın acısını daha fazla hissetme ve özlem, kaybın geri dönmeyeceği gerçeğine alışmaya başlama, yavaş yavaş eski hayata geri dönme) geçirdikten sonra, zamanla ve yavaş yavaş eski yaşamına geri dönmektedir. Fakat bazı insanların eski yaşamına geri dönmesi aylar, hatta yıllar alabilmektedir. Yas sürecini çok derinden yaşayanlarda bedensel, davranışsal, ruhsal, bilişsel ve duygusal tepkiler de ortaya çıkmaktadır. Ölümü inkâr etme, ölen kişinin yaşadığını hissetme, yaşadığı için kendini suçlama, ölenle arasında geçen bazı olaylardan pişmanlık duyma, baş ağrısı başta olmak üzere birçok bedensel rahatsızlık yaşama gibi… Yas süreci uzun ve zorlu geçenlerin, alacakları psikiyatrik destekle kendilerini daha iyi hissetmeleri ve eski yaşamlarına daha rahat adapte olabilmeleri mümkündür.
Gebelikte ve Doğum Sonrası Gelişen Psikiyatrik Bozukluklar:
Anne olmak, birçok kadının en büyük isteğidir; bazı kadınlar, anne olmayı düşünürken bile kendilerini mutlu hissederler. Gebelik ve doğum sürecinde annenin ve bebeğin bedensel sağlığına odaklanılmakta, kadının bu süreçte yaşadığı duygusal değişim çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Gebe kaldığı andan itibaren artık hayatının eskisi gibi olmayacağını düşünmeye başlayan kadınlardan bazıları, bedensel değişimin yanı sıra duygusal değişimler de yaşamaktadırlar. Örneğin yapılan araştırmalar, hamile kadınların yüzde 10’undan fazlasının depresyon yaşadığını göstermektedir ki, bu oran hiç de azımsanacak gibi değildir. Gebelik ve doğum sonrası yaşanan psikiyatrik rahatsızlıklar, depresyonla sınırlı kalmamaktadır. Kaygı bozukluğu (anksiyete), bipolar bozukluk, psikoz, obsesif-kompulsif bozukluk, yeme bozuklukları bu dönemde rastlanan psikiyatrik hastalıklardan bazılarıdır. Ruh hâllerinde söz konusu rahatsızlıklara yönelik belirtiler gösteren kadınların, gebelik ve doğum sonrası Psikiyatrlardan destek alması kendileri için olduğu kadar, bebekleri için de son derece önemlidir.
Kişilik Bozuklukları:
Bazı kaynaklar kişilik bozukluklarını; “uzun dönemli, şiddetli ve dirençli düşünce ve davranış kalıplarıyla karakterize olmuş zihinsel bozukluklar sınıfı” olarak tanımlamaktadır. Kişilik bozuklukları, tek bir nedenle ortaya çıkan bir hastalık grubu değildir; kökenleri kalıtsal olabileceği gibi sosyal etkenler nedeniyle de oluşabilmektedir. Kişilik bozukluklarının; antisosyal kişilik bozukluğu, sınırda kişilik bozukluğu, şizofrenik kişilik bozukluğu, histriyonik kişilik bozukluğu, narsistik kişilik bozukluğu, çekingen kişilik bozukluğu, bağımlı kişilik bozukluğu, obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu gibi birçok türü vardır.
İş Stresi ve Tükenmişlik Sendromu:
Psikiyatrinin alanına giren İş Stresi ve Tükenmişlik Sendromu, daha ziyade büyük bir baskı altında yoğun çalışan bireylerde görünen bir hastalıktır. Ana kaynağı stres olan bu hastalıkta birey, iş yükünün altında her geçen gün biraz daha ezilirken, kendisine verilen sorumlulukları yerine getirmekte de zorlanmaktadır. Kendini bedensel ve ruhsal olarak tükenmiş olarak hisseden, yaptığı işten soğuyan, uyku problemi çeken, zamanla bedensel ağrılar da çekmeye başlayan bu kişiler, hayatlarını tekrardan düzene sokmak, özgüvenlerini geri kazanmak ve yaptıkları işten keyif alabilmek için Psikiyatrların desteğine ihtiyaç duymaktadırlar.
Kronik Hastalıklara Eşlik Eden Psikiyatrik Hastalıklar:
Hastalıkları kronikleşen, diğer bir ifadeyle yaşamları boyunca sürecek olan hayati riski yüksek rahatsızlıklara yakalanan kişilerin neredeyse yarısı, psikiyatrik bazı semptomlar da göstermeye başlamaktadırlar. İyileşemeyeceğini, iyileşse bile eski sağlığına asla kavuşamayacağını düşünen bu kişiler, depresyondan kaygı bozukluğuna kadar birçok psikiyatrik sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. O nedenle özellikle hayati riski yüksek olan hastalıklarda, hekimlerin hastalarını psikiyatrik destek almak üzere yönlendirmeleri çok büyük önem arz etmektedir.